Eski Üslupta Kantat, Op.19
27 ve 28 Ekim 2016 günleri koromuz, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Ahmet Adnan Saygun’un Eski Üslupta Kantat’ını seslendirdi. Cem’i Can Deliorman’ın yönettiği eserde solistler Dilruba Akgün (soprano) ve Caner Akgün (bariton) idi.
Konser programında yer alan Hikmet Şimşek’in eserle ilgili yazısını paylaşıyoruz:
Ahmed Adnan Saygun, Eski Üslupta Kantat
Çağdaş Türk Bestecileri, batılı meslektaşlarının yüzyılların birikimi sonucunda vardıkları aşamaya çok kez büyük sıçramalarla erişmek zorunda kalmaktadırlar. Bu yüzden zaman zaman eski çağların üslup ve tekniklerine de değinmektedir bestecilerimiz.
Adnan Saygun, Yunus Emre Oratoryosu’nu yaratmadan önce, böyle büyük bir eserin teknik havasına girebilmek için, bir kalem denemesi olarak, eski üslupta bir koro eseri yapmak zorunluluğunu duymuştur. Bu tarzda yazılan ilk Türk eseri olan Kantat, çeşidinin en güzel en ustaca örneklerinden birisidir.
Eser, 1941 yılında Halkevlerinin kuruluş yıldönümü ilişiği ile yazılıp, aynı yıl bestecinin yönetiminde seslendirilmiştir. İkinci seslendirme 1960 yılında Konservatuvar Korosu ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Hikmet Şimşek tarafından yapılmış, daha sonra Erdek Şenliklerinde ve Batı Anadolu şehirlerinde tekrarlanmıştır. 1967 yılında Istanbul Şehir Orkestrası eşliği ile yapılan seslendirme büyük ilgi görmüştür.
Sözler, Necip Fazıl Kısakürek’in* Kurtuluş Savaşımızla ilgili ve “Karanlıktan Işığa” adını taşıyan şiirinden alınmıştır.
Eser, solo, koro ve orkestra için olup, sekiz kısa bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde koro, ısrarlı ve derinden gelen bir sesle şöyle der:
Karanlık siniyor boz topraklara
Güneş yok, ateş yok, eş yok
Tufan, kasırga, cehennem
Artık Bayrak bile kanayan bir yara.
İkinci bölümde tenor solo reçitatif biçimlerde şunları söyler:
Ne gökten bir haber, ne de bir iz
Artık her şey bitti, herkes ümitsiz
Güneş çoktan söndü, yıldız da ay da.
Üçüncü bölümde iki obua eşliğinde bir soprano aryasıdır :
Kapasam da gözümü görecek düş kalmadı
Ağlamak istiyorum gözümde yaş kalmadı
Gönlümü doyurmaya ağusuz aş kalmadı
Bağrıma basmak için yolumda taş kalmadı.
Dördüncü bölümde koro şöyle yakarır:
Tanrım! Ey Tanrım, yerin üstü altından beter
Açılsın kapuların, yeter
Yalvarıyoruz sana:
Sonsuz göklerinden bir ışık gönder.
Beşinci bölümde bas solo büyük bir şiddetle ihtar eder:
Ey dipsiz kuyuda gün sayıklayan!
Yumma gözlerini vakittir, uyan
Dalgalan ey deniz, yırtıl ey perde
Ey maden, örsten kalk parla ellerde
Yetişir boşlukta aranman, yetişir ey el
Kör! Aç gözlerini, Dilsiz! Dile gel
Ey dipsiz kuyuda gün sayıklayan,
vakittir uyan.
Altıncı bölümde tenor solo, gene reçitatif biçimde zaferi müjdeler:
İniyor damla damla ruhlara nur
Biten her şey başlıyor şimdi
Demirci demiri döğmeye geldi.
Yedinci bölümde koro zafer haykırışları ile coşar:
ZAFER, ZAFER
Gel ey susuz çeşmelerin sel olan suyu
Gel ki, zemzem olsun eski kör kuyu
Başımızda güneş, kalbimizde eş
Her fikir bir ışık, her his bir ateş.
Gözler açıldı, çözüldü diller
Dudaklar kuru, çorak gönüller
ZAFER, ZAFER!
Gel, ey susuz çeşmelerin sel olan suyu
Gel ki zemzem olsun eski kör kuyu.
Son bölümde koro gittikçe yükselen bir coşkunlukla erişilen zaferi kutlar:
Gün doğuyor, ışık bir deniz gibi
Gümüş taslar uzansın nur pınarına
Gün doğuyor üstümüzden, gönlümüzden
Selam güneşe, aşka, aydın ufuklara
Hayata selam!
Hikmet Şimşek
(*) Eski Üslupta Kantat, Behçet Kemal Çağlar’ın "Karanlıktan Aydınlığa" şiiri üzerine bestelenmiştir. Necip Fazıl Kısakürek, Saygun’un Op.21, Geçen Dakikalarım, eserinde kullandığı şiirin yazarıdır.